Gerçekten, alkollü iken aklıma çok iyi, yaratıcı fikirler geliyor. Ama yazmayı unutuyorum. O yüzden hayatınızın her anını, her saniyesin...

Bira Günlükleri 1. Hafta / Beer Diaries First Week

Haziran 10, 2014 Teknofil 2 Comments


Gerçekten, alkollü iken aklıma çok iyi, yaratıcı fikirler geliyor. Ama yazmayı unutuyorum. O yüzden hayatınızın her anını, her saniyesini yazın. Yazmalısınız çünkü, bu anlık gelen fikirler aynı anlık zamanda gidiyor. Bilinçaltınızın neredeyse hiç yer kaplamayacak kadar küçük bir yerine yerleşiyor ve tekrar hatırlamanız imkansız sayılır.

2 Haziran Pazartesi

Gece saat 12yi geçince gazete kağıdına sarıp poşete koyduğum paketi buzdolabından çıkarıp yangın merdiveninden aşağı indim. Poşeti yırtıp gazetenin kenarlarını aşağı doğru eydim. Açma halkasını kendime doğru çektim. Arka bahçedeki kaldırımlarda ve binalar arasında giden yollarda, ağaçlıkları birbirinden ayıran yerlerde yürüdüm ama planladığım yere gitmeye cesaret edemedim. karanlık olan yerlerde yürümeye özen gösteriyordum. Burada telefonla konuşarak etrafta dolaşan birçok insan vardı. Bir yandan da onlardan kaçmam gerekiyordu. Bana sabit bir yer gerekiyor bu iş için.


3 Haziran Salı

Yine herkes uyuyup ışıkları kapatınca dışarı çıktım. İç cebimde defter ve dolma kalem ile. Yine birayı gazete kağıdına sarmıştım. Eski Türk dizilerini küçükken çok izlemiş olmalıyım ki böyle yapıyorum. Gizlemekten çok belli ediyor ne içtiğimi. Karanık bölgelerden diğer karanlık bölgelere geçmek için bileğimin arkasına saklıyorum. Çünkü camdan sarkan çok insan var.
Karşıdan "Ah ulan ah... Varol zurnacı var ol..." sesleri yükseliyordu. Geri döndüm. Keşler ile uğraşmak istemiyordum çünkü. kalktıktan sonra çamaşırhane olduğunu fark ettiğim bir kapının önüne çömelip geçmelerini bekledim. Sonra da üşüyüp odaya döndüm.


4 Haziran Çarşamba

Gazete kağıdının her içişimde sakalıma sürtmesi tuhaf bir his yaratıyordu. Ben de meşrubat tenekelerine aktarmaya karar verdim. Ama aynı boyutta teneke bulamadım. Daha az kapasiteli bir tenekeye aktarmak için birazını içmem gerekiyordu. Sonunda güvenliğin karşısındaki çardağa gidebilecektim.
Oturduğum piknik masasının üzerinde "Çorum 19" yazıyor. Ne kadar klasik bir hareket. Yurdun ışıklı tabelasından yansıyanlarla yazmaya yetecek kadar aydınlık oluyor ama fotoğraf çekecek kadar değil. Zaten bu tenekeye koyunca gazı kaçtı, gidiyorum ben.


5 Haziran Perşembe

Düne göre daha sakindi. Bir tek, arabayla gelip "Arabaya mı kustun lan!?" diye bağıran ve sürekli geğiren gençler vardı. Bu çardağın kendi aydınlatması olduğunu fark ettim. Bir şalter, bir priz bir de ışık açıp-kapama butonu vardı. ilk başta düğmeye bastım çalışmadı. Sonra şalteri kaldırınca tepede silindirik bir avize olduğunu fark ettim. Ama bu sefer de güvenliktekiler dışarı çıkıp bana dik dik bakmaya başladılar.
Bu saatte gelenler eğer izinli değillerse yarınki yemek haklarını kaybediyorlardı ki bu da az değil. Kahvaltı için 2.3 TL, Akşam yemeği için 5 TL hak veriyorlar.
Burada yazılı Çorum19 yazısını dolma kalemle doldurup odaya gittim.


6 Haziran Cuma

Nedense odada biraları saklamak için refleks olarak gazete kağıdına sarıyorum -tercihen spor gazetelerine- Bugün de sarıp dolabın üzerine koymuştum Her gelen "Oradaki bira mı?... Şimdi seni şikayet mi edeyim?... Akşam o biraları lavaboya dökerim..." gibi şeyler söylediler. Bira olup olmadığını anlamak için önünde namaz kılanlar dahi vardı. Burası nasıl bir yer diye şaşırıp kaldım doğrusu.
Tespitlerime göre genellikle bu saatlerde sadece kaliteli arabalar geçiyor. Ankara'da hep bunun tam tersi olur :) Şurada durduğum vakitte geçen araba sayısı parmaklarınızın toplamını geçmez. Yani en fazla 15-16 araba falan geçiyordur.


7 Haziran Cumartesi

Geldiğimde güvenlik kulübesinde kimse yok gözüküyordu ya da ışığı kapatıp gözleri açık halde uyuyorlardı. Bu saatlerde kenarlarda köşelerde devriye geçen güvenlik var mı? diye baka baka biramı yudumluyordum. Bu sefer işi öğrendim. Portföy tipi bir çantaya koyup onunla iniyorum aşağıya. Masaya oturduğumda da boynumdan çıkarmıyorum. Oradan alıp-koyuyor ve üstünü örtüyorum. Başka bir meşrubat tenekesine koymaktan katbekat iyi. Çünkü, öyle olunca gazı kaçıyor.
Birden kulübedeki görevliler camdan ellerini uzatıp makineye parmak bastılar. Sonra camı kapattılar. Acaba saat başı giriş falan mı yapmaları gerekiyordu. Bu sefer biraz kalın giyindim. Tabletten de Symphony X açtıp kulaklığa verdim sesi. Üşümemeye çalışıyorum. lanet olası tabela da bir haftadır 8 dereceyi gösteriyor.
Masayı benden başkalarının kullandığı kesin, çünkü bu sefer de kirliliğine; aralara kaçmış fındık kabukları eklenmiş
Şimdi kulübeden biri çıktı. Sanırım sigara içiyor. Şişman, patates gibi biri. Sanki yola sis inmiş gibi , arabaların farları zerreciklerden oluşmuş perdeleri kovalıyor. Adam sabit durunca üşüyor olmalı ki, klübesinin L şeklindeki cephesinde gidip geliyor. Bende arkasını döndüğü vakit kafama dikiyorum.

8 Haziran Pazar

Geldiğimde benim yerimde başkaları oturuyordu. Ama biraz etraflarında dolaşınca kalkmaya başladılar. Masaya oturduğumda, üzerinden geçerek belirginleştirdiğim yazıların dağıldığını gördüm. Demek ki Parker Quink Black mavi tabanlı bir mürekkep imiş. Öğrencilere 7/24 çiğ köfte servisi veren araçlar var burada. Telefonla saat kaç olursa olsun istediğiniz sipariş edebiliyorsunuz. Aynı zamanda isteyenlere sigara da getiriyorlar. Adamlar illegal bir işin içinde olmalı ki, Pos cihazından çıkan slipleri yere atması için tembihledi.

Siz benim bahsettiğim şekilde yazı yazarken ben yatağımda ikide bir dönerek çakır keyifliğimin keyfini çıkarıyorum.

Herkese bol değil, günde sadece iki biralı günler dilerim :)

2 yorum:

  1. Merhaba Ogulhan, nasil gidiyor? Seni alkole tesvik etmis gibi olmayayim da, gelecek mi bira gunluklerinin ikincisi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba DR. Defter, maalesef devam edemeyeceğim. Çünkü bu yazıyı yazdıktan sonra Ankara'ya döndüm. Bu da aynı ortamı tekrar bulamayacağım anlamına geliyor.
      Ama yazmaya devam ediyorum elbette burada yerleşik hayata geçtiğim vakit yeni bir Tren Seyahatleri yazısı yazacağım :)

      Sil