Merhaba herkese, Bir zamanlar telefon sehpasının altında duran telefon fihristini hatırlarsınız. Genellikle Sabit hat numaraları yazılırd...

HAFTALIK #11 Telefon Fihristi

Kasım 11, 2014 Teknofil 0 Comments


Merhaba herkese, Bir zamanlar telefon sehpasının altında duran telefon fihristini hatırlarsınız. Genellikle Sabit hat numaraları yazılırdı bu deftere, sonra ev telefonu sadece internet bağlatmak için kullanılır oldu. Bazı internet sunucuları bunu bile istemiyor artık.

Ama bu pek kullanılmayan katalog defteriyle burada ne işimiz var. Telefonunuzun bozulduğunu düşünün ve başka bir telefon da alamıyorsunuz. Tüm dünya el birliği etti de para verseniz dahi telefon alamıyorsunuz. Sevdiklerinize nasıl ulaşacaksınız? Hepsinin numarası aklınızda mı peki?

Belki şimdi daha anlamlı geliyordur telefon fihristi tutmak. Tahmin edeceğiniz üzere, üç hafta önce telefonum bozuldu ve hiç bir yerden cep telefonu satın alamadım. Sigortalı işte çalışmıyorsanız size telefon satamayız diyorlardı. Öğrencilik sigortalı bir işte çalışmaktan daha karlı iken neden sigortalı işte çalışayım ki?


Bende bu üstü kedili kartlardan aldım. Ne yalan söyleyeyim sadece istediğimde aramak ve kimsenin beni arayamaması hoşuma gitti. Üstelik tarifeleri de uygundu. Birini arayacağım zaman telefon fihristimi ve Tekno Tekirli kartımı alıp yurdun sekiz ayrı noktasından birinde kullanıyorum. Parklarda sokaklarda ve tren garlarında açıkçası her yerde bu ankesörlü telefonlardan var.Sadece bununla kalsa iyi. Bu mavi gözlü kedi siz telefon kartı kullanınca bayılıyor!


Bu hafta bitirdiğim bir kitaptan da bahsedeyim size John Green'in Kağıttan Kentler'ini okudum. Bu, yazı yayınlamadığım arada. Kartografların telif hakkı tuzağı olarak haritalarına hayali semtler koyduğunu öğrendim. Daha çok şey kapabilirdim bu kitaptan tabii ki. Hikaye örgüsü falan harikaydı. Ama bir üç-dört sene önce basılsaydı da okusaydım daha anlamlı olabilirdi. Biraz yaşımın geçtiğini falan hatırlattı bu kitap. Hayali bile olsa, zengin ailelerin çocukları da olsalar kimsenin kitaptaki gibi bir lise hayatı yaşayabileceğini düşünmüyorum.


Daha çok öykü okumayı düşünüyorum bu günlerde. Hafta sonu Ankara'ya gittiğimde aldım bunları. -Uykusuz Yaz sayısını almayacağım diye direniyordum fakat yaz bitti ve aldım iyi ki almışım :) - Öykü kitapları ile ilgili fikirleriniz varsa 320ye50 piksellik beyaz boşluğa bir şeyler yazın.

Herkese Bol Haftalıklı Günler :)
Kutlu-geçmiş-dolma-kalem-günleri

0 Yorum:

Bu hafta her şeyi unutuyorum ama iyi anlamda unutma, sıfırlama değil bu. Güvenlikten demir makası ödünç almamı gerektirecek unutkanlıklar....

HAFTALIK #10 Bibliyografya

Ekim 28, 2014 Teknofil 0 Comments

Bu hafta her şeyi unutuyorum ama iyi anlamda unutma, sıfırlama değil bu. Güvenlikten demir makası ödünç almamı gerektirecek unutkanlıklar. Yazı yazmayı da unutturuyor gibi. Suçun birazını da hiç değiştirilmeyen şarkı listesine ve Chatroullete'de İtalyan kızlara kebap tarifi vermeye çalışan oda arkadaşlarıma atarsam rahat rahat yazacağım.


Bu dönem İnkılap dersinde elimiz kitaba değsin, burnumuz kütüphane koklasın, gözümüz sararmış yaprakları görsün diye kitapları sevmeyi unutmayalım diye Bibliyografya çalışması yapıyoruz. Bir konu ya da bir tarih aralığındaki kitap,dergi  ve matbu çalışmaların tamamının yazılı olduğu liste. Benim yaptığım bibliyografyada konu sınırlaması yok sadece 1850-1950 yıllarını konu alan 20 maddelik kaynak taraması yapmamız istendi. Kütüphanede aynı ödevi yapmaya çalışan insanların kitap karıştırdığını görünce mutlu oldum yazayım istedim


Geçen malzeme dersinde önde yer bulamadığım için arkaya geçtim elimdeki Rhodia bloknota mercan renkli Lamy Safarimle Railroading yapıyordum can sıkıntısından yanımdaki arkadaş ne yaptığımı ve neden yaptığımı sorunca anlatmaya başladım. Sınıfın dışında anca anlatabildim. Bizi dolma kalemler hakkında konuşuyoruz diye dersten atmıştı çünkü kır saçlı Yard. Doç. Anlamadığım bu adam bu yaşta neden hala yardoçtu şimdiye kadar prof olması gerekmiyor muydu. tek derdim bu olsa elimde neon mercan Lamy Safarimle dışarıda kalmıştım. Son dersti sadece kalemi alıp çıkmıştım. Bari defteri alsaydım keşke dedim ama yapacak bir şey yok yarım saat boyunca kantinde ben pembe sanılan ama pembe olmayan kaleme baktım baktım o bana baktı.


En son trene binmeden önce Armada'daydım. Hello Kitty World diye kocaman bir konsept mağazası var. Kabaca söylemek gerekirse içeride her bir halt vardı. Hello Kitty hayranı olsam içerisinden saatlerce çıkamayacağım bir yer yapmışlar. Defterler ilgimi çekti fakat kağıt kalitesinin kötü olacağından endişe ettim. Çünkü Türkiye'de üretilmiş, üzerine Sanrio lisansı basmışlar. İthal fiyatına satmalarına şaşmamak lazım. Her mal ortamında para eder.


Neyse konudan fazla uzaklaşmadan söylemeliyim ki bu firmanın tek ürünü Hello Kitty değil. '78de Kitty merhaba demişse '88de VCD Player oyunlarıyla çocukluğumuza (en azından benimkine) yer etmiş Kerokerokeropi karakterini de yaratmışlar işte onun stickerlarından aldım. Rhodia bloknotumun üstüne çok yakıştı birisi

Az fotoğraflı bir yazının daha sonuna geldik .Herkese Bol Haftalıklı Günler :)

0 Yorum:

 Hasanoğlan'da bir elektrik direği gördüm. Tüm kabloları bir metre kala kesilmişti. Sabote edilmiş resmen. Şuan dış camı kırılmış b...

Tren Seyahatleri #10 Termodinamik

Ekim 04, 2014 Teknofil 0 Comments



 Hasanoğlan'da bir elektrik direği gördüm. Tüm kabloları bir metre kala kesilmişti. Sabote edilmiş resmen. Şuan dış camı kırılmış bir pencereden dışarı bakıyorum. 4 Eylül Mavi Treni en fazla Malatya'ya kadar gittiği için tek camlı vagon var. Fakat Doğu Ekspresi Kars'a kadar giden bir tren olduğu için üşümesin diye çift camlı vagon vermişler ona çekip götürsün diye. Kaloriferleri de ayak hizasında.



Birisi bana "Tren taşlamak devleti taşlamaktır. Hem de bedavaya" demişti. Ama trene niye taş atıyorsun ki. Ben de istasyon mahallesinde büyüdüm. Bisikletle gidip  rayların yanına uzanırdık. Makiniste selam verirdik, o da bizi rüzgarıyla serinletirdi. Ne istediniz de kırdınız bu camı üzerinde Ay-Yıldız olduğu için mi?


Bir zamanlar buradan gidenleri İzmir Marşıyla uğurlarlardı.. 
Ben sabah yatıyorken, annem "Ankara Garı'nda bekleme salonunun bankları ne renk?" diye sordu.  Ben de gözümü açmadan "Bordo!" diye cevapladım. "Senin gibi bir tren müdavimi nasıl olur da bilemez! Kırmızıydı." diyerek beni uyandırdı.Ama gidip baktım bordoydu. Ben doğru bilmiştim. Sadece uyandırılmak için kandırılmıştım :)


Oyuna kolay bir kutudan başlamak istiyorsanız alın size spoiler.
Ziyaret edin ve kayıt defterini doldurun. Sonra internete girip "Ben buldum!" deyin.
İki saat erken gidince valizimi ikinci perondaki ikinci çapraz bilboardun arkasına koydum. Atatürk vagonunun oraya gidecektim çünkü Ankara Garı ve Demiryolları Müzesi adlı Geocache kayıptı. 3. kez bakıp bulamadığımda kutu sahibine yenileyebileceğimi söyledim. O da kabul etmişti. Fakat o sıra 15-16 yaşlarında iki genç Atatürk vagonun yanındaki boşluğa oturdu. Ben de kalkmalarını beklerim nasıl olsa vaktim var diyordum



Arkamdaki Sincan-Kayaş Banliyo Treni'nin vatmanı kapıyı açıp "Layn!" diye bağırınca irkildim. Meğersem vagonun arkasına geçmişler. Korkuyla önce kız sonra erkek dışarı çıkıp eski yerlerine oturdular. Nasıl düşünsem bilemedim. Orada olacak iş mi diye düşünülebilir "Sonuçta Gençlik Parkı neyinize yetmiyor?" Ama bir yandan da gençleri rahat bırakma taraftarıyım. Çok aşırı bir şey yaptıklarını sanmıyorum. Siz olsanız nasıl tepki verirdiniz?, nasıl düşünürdünüz? Bu konu hakkında yorum yazın.



Kırıkkale Garı'nı gördüyseniz arkasındaki Makine Kimya Endüstrisi kocaman kapısını da görmüşsünüzdür. Gar zaten küçücük bir yer. Ha Şarkışla İstasyonu, ha Kırıkkale Garı aynı büyüklükteler. MKE ise eski, 20 yaşını geçmiş araçları hurda olarak alıyor ve dönüştürdüğü demir ile silah üretiyor. Ne güzel değil mi? Güvenlik görevlilerine zimmetli olan silahların çoğu MKE'nin Kırıkkale modeli zaten. Aynı zamanda Ankaragücü'nün sponsorudurlar ama bu önemsiz bir ayrıntı.



Yaşlı amcalara ortalıkta zombi gibi dolanıyor. Uzanmak için boş ikili koltuk arıyorlar. Ne uyku meraklısı insanlar var. "30 saat boyunca uyuyacak mısın ha Kars'a giden bey amca!?"

Herkese Bol Mühendislikli Günler :)
İyi Bayramlar!

0 Yorum:

Önümde oturan kız valizini yukarı koymuyorsa kesin Kırıkkalelidir. Arkamdaki kız koltukla cebelleşip sabitlemeye çalışıyorsa kesin i...

Tren Seyahatleri #9 Karekod Avcıları

Eylül 26, 2014 Teknofil 0 Comments




Önümde oturan kız valizini yukarı koymuyorsa kesin Kırıkkalelidir. Arkamdaki kız koltukla cebelleşip sabitlemeye çalışıyorsa kesin ilk defa binmiştir. Orta Doğu diliyle konuşan teyzeler yanında un çuvalı taşımıyorsa kısa süreliğine gelmiştir. Bu çıkarımların hepsi tecrübeyle sabit ve hepsinin günlüğümde bir yeri var. Hem de en gereksiz ayrıntılarına kadar. Bu ayrıntılardan birine birden çok kez rastlarsam bundan bir çıkarım yaparım. Bu yazılar bu şekilde oluşuyor.


Söylediğine göre çeşmenin başında bayılmış. Teyzenin biri oğlunu görevlendirmiş bu iş için, o da bir güzel elini yüzünü yıkamış bunun. Teyze kolunu da yıka diyormuş oğluna, o da yıkıyormuş. Sonra teyze üstüne tülbent sarılı kaptan kek ikram etmiş. Telefonda ev arkadaşına anlatıyor bunları. İkinci perondaki çeşmeyi de çöpçatan işlerine alet etmiş oldular böylece.

 
Perona arabayla girdiklerinde sinir oluyorum. Sadece trenlerin olduğu bir yer düşünün ve arkanızdan biri korna çalıp üstünüze sürüyor. Bazı şeyler her yere girmemeli.
Kondüktörler her bir yandan "ditdüt" öten makineleriyle karekod avcısı gibi ilerliyordu. En son bindiğimde gece yarısından dolayı bilette sorun çıkmıştı. EYBİS yüzünden. Ben intenetten bir gün öncesine bilet almışım yanlışlıkla. Sonra o ditdüt öten makina bana dütdat diye öttü diye ceza keseceklerdi bende numarasız vagonda yer bulup oturdum. Ama gece yarısından sonra gitmenin ayrıcalığı gündüz gözüyle köylerde inşa edilmiş balyadan binaları görebilmek

Aslında raylardaki kuşları çekecektim.
Ama elinde helyum dolu balon olan sinir bozucu bir çocuk hepsini korkutup kaçırdı. 
Tren hali, ortalığı kötü bir koku sardı. Ben de geçene kadar yemekli vagona gideyim dedim. Gittim çizgili ve sensörlü kapıdan içeri baktım kimse yok. Bir tek dakika başı yerinden kalkıp buraya gelen kadınlar vardı. Bir daha denk gelirsem "yemekli-vagona-bacısıyla-giden-kadın" tanımlaması yapacağım. Şuanlık niye sürekli gidip hiç birşey almadan dönüyorlar anlamadım.

Atatürk Vagonunun 2. Perondan görünüşü

Hal böyle olunca şişman beyaz gömleğe gidip servisiniz var mı? diye sordum. Hani belki kapatmışlardır diye. "Nereye servis istiyorsun ki sen? Geç otur ne istiyorsan söyle." dedi. Sonra kendi kadar şişman üç kadına "Buraya gelenlerin %90ı kız geldiğini görü gelenlerdir...benim kendi elemanımı dövdüğümde oldu...Malatya'ya gidene kadar koca Sivas var..." gibi şeyler duydum.

Ne demek yanı gelmeyeyim mi bir daha? Diye düşünürken TCDD'nin Ray Restorant'a yıllık beş milyon lira verdiğini öğrendim. Hiç müşteri olmasada maaşımızı alıyoruz biz diyorlar. Oturduğumda Yozgat/Şefaatli'deydim. Kalkmam Yozgat/Yerköy'ü buldu. Fiyatlar geçen seneye göre hep artmış. Değişmeyen tek şey Coca Cola'nın verdiği rozetli menülüklerdi.



Bir bira bir çerez söyledim. O ara pos bıyıklı babacan bir adamla arkadaşı geldi biri bira biri kahve içti. Edremite gidip altı balya halı alacak, Ankara'da satacaklarmış. Fakat bu trenin kargo vagonu yok. Adama Van Gölü ya da Doğu Ekspressine binmelerine söyledim. Sinir bozucu garson şefine hesabı ödeyip yerime geçtim.

Herkese Bol Karekodlu Günler :)

0 Yorum:

Çekiliş kazananlarına hediyelerini gönderdikten sonra, aybaşı bir haftalık yazayım dedim. Bu hafta konumuz Berk ile uzun uzadıya görüş ...

HAFTALIK #9 Geocaching

Eylül 02, 2014 Teknofil 2 Comments


Çekiliş kazananlarına hediyelerini gönderdikten sonra, aybaşı bir haftalık yazayım dedim. Bu hafta konumuz Berk ile uzun uzadıya görüş paylaştığımız Geocaching oyunu hakkında. Peki nedir bu Geocaching?

"Geleneksel geocache; geocacherin su geçirmez bir kutu içine bir kalem ile birlikte bir adet kayıt defterini koyarak, kutuyu koyacağı yerin koordinatlarını kaydederek, kutuyu üzeri açık bir yere (GPS cihazları kapalı yerlerde düzgün çalışmamaktadır) saklanmasıdır" Kaynak Vikipedi

Geocaching oyunu GPS kullanımını artırmak amacıyla türetilmiş bir oyundur. Kırsalda, trekking yapılacak alanlarda spor ile karışık yapılabileceği gibi şehir içinde teferruatlı aletler kullanmadan da oynanılabilir.

Benim hazırladığım cachelerden birkaçı
Geocache kutuları (Cacheler), su geçirmeyen her hangi bir kapalı kaptan yapılabilir. Şehir içinde ise bu kutular, muggle'lar (oyunu bilmeyen kişiler) tarafından bulunmasın diye küçük boyutlarda yapıldığı için genellikle içinde sadece kayıt kağıdı (log sheet) bulunur. Geleneksel geocache'te ise oyuncular kutudan hediye alabilir ve kutuya hediye bırakabilir. Site üzerinden takip edilebilen Geocoinler ve TravelBuglar da mevcuttur.
Gittiğim tüm kutulara -yer müsaitse- dolma kalem kartuşu bırakıyorum.
Maksat dolma kalem kullananlar geocache yapanlar gibi artsın, çoğalsın :)
Gördüğünüz gibi bu sporla karışık oyun sizi kendi şehrinizde turist gibi gezdiriyor. Görmediğiniz yerleri görüyor, keşfediyorsunuz. İstanbul başta olmak üzere Ankara gibi büyük şehirlerde bir çok cache saklı bulunmakta. Ben de ilk kutumu Ankaray hattı üzerindekilere bakarak Maltepe'de bulmuştum :) Toplu ulaşımın gidebildiği çoğu yere gittim bir hafta boyunca ve 3-4 tane de kutu sakladım şehrin bir yerlerine. Bu kutuları imal ederken ve saklarken Berk'in yardımı büyük oldu.

30 Ağustos'ta da Ankara Geocaching Takımı'nın düzenlediği bir buluşma vardı. Her ne kadar newbie olsam da yeni şeyler öğrenmek ve bunları okuldayken uygulamak için Varuna Gezgin Cafe'deki toplantıya katıldım.
Ankara'da ki çoğu cache'i saklayan insanlar oradaydı. Tanıştık bulamadığım kutularından onların kaybolan kutularından kısacası oyunla ilgili çoğu şeyden bahsettik.


Kış aylarında Ankara'da olamayacağım için Geocaching Sivas'ı kurmamı söylediler. Daha doğrusu Sivas'ta nasıl yaparım bu işi diye akıl danıştım biraz :) Çok hoş bir cafe keşfetmiş oldum aynı zamanda. Konsepti gezginlerle ilgili olan, ilk olarak eskişehir'de gezginlerin kurduğu bir cafe&bar imiş burası.
En son yaptığım kutulardan biri. Şu an Kızılay Meydanında duruyor gidin bir bakın :) 
Normalde bu yazıyı sabah yazacaktım ama yukarıdaki kutuyu kızılayın ortasındaki işe yaramaz,çiçeğe benzer ekranın arkasına saklamak için kızılaya gittim. Trafik polisleri ve sürekli meydana bakan polis arabası varken biraz sorun oldu. Ben normalde kimsenin yürümediği yerden o ortadaki şeye gidip çiçeklere basmamaya çalışırken bir yerlere takıştırdığımda polisin biri ne koydun oraya dedi. İnanır mısınız belkide bu yazıda yazan her şeyi o trafik polisine anlattım. İnanmadı :) Nasıl yani kağıt mı var sadece deyip o tarafa yürüdü. Ben de peşinden gittim. Geri bana söktürdü lanet olası şeyi. Sonra ben oradan oraya yürürken gözaltına alınabileceğimi falan düşündüğüm için elim ayağım boşaldı sayılır. Masum bir oyun olduğunu anlayıp, Senin-Terörist-Olmadığını-Biliyordum bakışıyla geri koy onu diye emir verdi. Bende koydum bir şekilde ama nasıl koydum hatırlamıyorum yolu da geçerken nereye gideceğimi şaşırdım öyle heyecanlı bir aktivite anlıyacağınız

İsterseniz Geocaching.com dan yakınınızdaki kutuları aratın yada benim sakladığım kutuları ziyaret edin. :)

Herkese Bol Aramalı-Bulmalı Günler .)

2 Yorum:

Gece yorumlar kısmını kapattım isimleri list randomizere ancak sabah verebildim. O kadar çok değildi ama anca yetişti. :) Neyse Üçüncü Scr...

3rd Scrikss Fest Results / Çekiliş Sonuçları

Ağustos 30, 2014 Teknofil 5 Comments

Gece yorumlar kısmını kapattım isimleri list randomizere ancak sabah verebildim. O kadar çok değildi ama anca yetişti. :) Neyse Üçüncü Scrikss Şenlikleri'nin kazananları yukarıda yazdığı gibi Umut Şükran ve Hamza Enecur olmuştur. Kendilerini tebrik ediyor bana en kısa zamanda adres ve telefon bilgilerini göndermelerini istiyorum. Ne kazandıklarını tekrar hatırlatayım :)

*Scrikss NoteLook "World Tour Nights" Serisinden A5 Boyutlu Sert Kapaklı Defter

*Scrikss Dopio Rollerball & Highlighter İkisi Bir Arada Kalem

En geç bir hafta içinde bana bu bilgileri ulaştırmazsanız maalesef hakkınızı kaybedeceksiniz. Yeni yazılarda görüşmek üzere.
Bol Scrikssli Günler :)

5 Yorum:

Uzun bir aradan sonra, hazır görüntülenme sayımız 10.000'i yeni geçmişken bir çekiliş daha yapalım dedik. Yine Scrikss ürünlerinden ...

3rd Scrikss Fest Giveaway / Hediye Çekilişi PenTrain

Ağustos 21, 2014 Teknofil 29 Comments


Uzun bir aradan sonra, hazır görüntülenme sayımız 10.000'i yeni geçmişken bir çekiliş daha yapalım dedik. Yine Scrikss ürünlerinden verdiğim için bu çekilişe de Üçüncü -Geleneksel- Scrikss Şenlikleri adını verdim. Sözü uzatmayıp közü soğutmadan bu çekilişten neler kazanabileceğinizi açıklayayım.

Hediyeler yine iki kişiye gidiyor. İzleyicim olup yorum bırakan 2 kişi;

*Scrikss NoteLook "World Tour Nights" Serisinden A5 Boyutlu Sert Kapaklı Defter

*Scrikss Dopio Rollerball & Highlighter İkisi Bir Arada Kalem Kazanacak.

Yapmanız gereken; eğer hala izleyicim olmadıysanız,
Sağ Üst Köşeden İzleyicim olmak ve
Bu Yazının Altına Yorum Yapmak


Son Gün 29 Ağustos 2014 !
Çekiliş Sonunda şartları yerine getirenler arasından random.org'un 1. ve 2. olarak seçtiği kişiler kazanacak.

Scrikss Oyunları Başlasın! :)

*Disclaimer: Bu çekiliş 21 Ağustos 2014 Saat: 19.00'da başlamış olup 29 Ağustos 2014 Saat: 23.59'da sona erecektir. Kazanan kişi bir hafta içinde adres bilgilerini göndermez ise hakkını kaybeder. Çekilişe masa dahil değildir.

29 Yorum:

Bu hafta haftalığımla Mürekkepbalığı dergisi alıp haftalığa konuk edeyim istedim. Çünkü bu dergiyi, yüz yüze olmasa da aynı şeyleri konuş...

HAFTALIK #8 Mürekkepbalığı

Ağustos 13, 2014 Teknofil 8 Comments


Bu hafta haftalığımla Mürekkepbalığı dergisi alıp haftalığa konuk edeyim istedim. Çünkü bu dergiyi, yüz yüze olmasa da aynı şeyleri konuştuğumuz insanlar çıkarıyor. Dergiye emek veren çoğu kişiyle, az çok sohbetim olmuştur. Ama önemli olan, bu derginin ülkedeki tek 'Yazı Kültürü' dergisi olmasıdır. Evet sadece dolma kalemlerle alakalı değil, trenlerle zaten alakası yok. Ama olsa fena olmazdı :) Bu dergi, yazı hakkında her şeyden bahseder. Eğer yazıyı, yazı yazmaktan çok seviyorsanız bu dergiyi de çok seveceksiniz.


Instagram

Yeni çıkan üçüncü sayının sonundaki, Instagram fotoğraflarıyla yapılan künyeye beni de eklemişler.  Alfabetik sıraya göre sol alt köşeyi kapmışım :) kendilerine çok teşekkür ediyorum. Dilerseniz yukarıdaki mavi butona tıklayıp bu fotoğrafı Instagram üzerinde görebilirsiniz. #PenTrain etiketini kullanarak paylaştığım fotoğrafları takip edebilirsiniz.


Bu hafta bahsetmek istediğim bir diğer şey ise bu el yapımı kitap ayracı. Genişletilebilir Cep Yapımından arta kalan Canson kağıtlarını kullandım. Anneme aklına ne geliyorsa çizmesini söyledim. Doğaçlama yaptı. Kuru kalemle, suyla ıslatarak ya da fırça ile. Ben sadece izledim ve ortaya bu çıktı. Bir çok açıdan farklı anlamlara sahip yeni ayracımı çok beğendim. :)


Sadece bununla da bitmiyor. Bu ayracı pres kaplattığımda arkasında anlamını bilmediğim kelimeleri yazmakta kullanacağım bir alan oluşturdu böylece su bazlı asetat kalemi Edding 150S ile önce buraya bilmediğim kelimeleri yazacağım. Kitap bitince de silip, anlamlarıyla birlikte kitabın içine post-it ile yapıştıracağım.

Siz de kendi kitap ayracınızı oluşturmak istemez misiniz?

Herkese Bol Balıklı Günler :)

8 Yorum:

Salı günleri yayınlanan ama başka günlerde de yayınlanmış olduğunda buna da şükür diyeceğiniz yazı dizisi HAFTALIK'ta bu hafta defter...

HAFTALIK #7 Genişletilebilir Cep Yapımı

Ağustos 07, 2014 Teknofil 2 Comments


Salı günleri yayınlanan ama başka günlerde de yayınlanmış olduğunda buna da şükür diyeceğiniz yazı dizisi HAFTALIK'ta bu hafta defterlerin arka iç sayfalarında olması gereken bir cep yapacağız. Normalde bu cepten her defterde olması gerek ama bazılarına koymuyorlar işte.


Örneğin KeskinColor Myra. Bu defterde aynı zamanda kapakları ve sırtı da kötü hemen yıpranıyor. Myra hakkında daha sonra detaylı bir inceleme yaparım. Şimdi benim her ayın sonunda defterin içine koymam gereken bazı kağıt parçaları oluyor onları defterin içine koyamadığım zaman huysuz oluyorum o yüzden bu dalgayı hemen yapıp bitirmeye karar verdim



Bunun için pek bir malzemeye de gerek yok,
evdeki malzemelerle de yapılabilen
 bir şey. İhtiyacınız olan;


Aletler (Baki olanlar)
*Kesme Matı
*Bisturi
*Cetvel

Malzemeler (Harcanacak olanlar)
* 2 Adet A4 Boy Canson Kağıdı
*Kağıt Yapıştırıcı Stick(Pritt vs.)

bunlar. Ben kağıt olarak canson kullandım ama kalın geleceğini düşünürseniz fon kartonuyla da yapabilirsiniz.

İlk olarak kağıdın birini alıp uzun kenarından 13mm kesiyorsunuz. Sonra ikiye katlayıp uç taraflarını 2cm içeriden iz yapıp, -bisturinin arkasıyla yada dolma kalem kapağıyla bile olur- içe doğru katlıyorsunuz ve bu parçanın kenarlarından kulaklarını azıcık kesiyorsunuz.


İkinci kağıda geçince onu önce ikiye bölüyor, sonra iki parçadan birini daha ikiye bölüyorsunuz. Ben biraz büyük böldüm daha da genişletebileyim diye :)


Bu şekilde elde ettiğiniz iki dikdörtgen parçayı akordiyon gibi bir içe bir dışa katlıyorsunuz. Bunları da yapıştırılacağını düşündüğünüz yerleri yapıştırın.


Sonunda cebi tamamlayınca geriye deftere yapıştırmak gerekecek, onun içinde kağıdın arka tarafını iyice yapıştırıcıya kadar prittliyorsunuz. sonra yapıştırıp kapatın mümkün oldukça ağır birşeylerin altına koyun defteri böylece işlem tamamlanmış olur.

Eğer bu işinize yaramazsa şu linkten bu konu hakkında güzel bir video izleyebilirsiniz

Herkese Bol Cepli Günler :) 

2 Yorum:

 Bayramın birinci günü sabahtan çıktık yola. Bayramlaşmak, büyüklerimizin elinden öpmek için. Ulus'taki tren garı da tam yolumuzun ü...

İstanbul "Yüksek Hızlı" Tren Seyahatleri #8

Ağustos 03, 2014 Teknofil 4 Comments


 Bayramın birinci günü sabahtan çıktık yola. Bayramlaşmak, büyüklerimizin elinden öpmek için. Ulus'taki tren garı da tam yolumuzun üstündeydi. İstanbul'a giden hızlı trende yer kalmış mı diye bakalım dedim. Çünkü 1-2 gün önce rut atmaya başlamıştı bu tren. Haydarpaşa'nın yokluğunda İstanbulluların trene binme ihtiyacını karşılar diye düşünüyordum. Sonrasında öyle bir ihtiyaca hitap etmediğini anladım. - Evet trene binme ihtiyacı diye bir şey var. Şehir içinde bu, metro ya da tramvaylarla bir miktar giderilebilir. :) -

Tren sevgisi aşılamaya aileden başladığım için zorlamadan kabul ettiler. Ben ve ablam arabadan inip kalabalık gişelere yürüdük bir yandan kocaman panoda "İstanbul'a Bilet Kalmamıştır, İlginize Teşekkür Ederiz." yazıyordu. Bunu "Bir seferde kırk bilet alıp trenlerin dolmasına izin vermediğiniz için sağ olun beleşçiler" diye yorumladım. Ben amacına uygun bir şekilde ücretsiz bilet talep ediyordum. Hızlı Treni denemek için :)
Her neyse biraz uğraştan sonra akşam için bilet bulduk. Yani geceye doğru orada olacaktık. Günü birlikçilere saati uymadığı için talep görmemişti demek. Her birimizin ismini yazdırarak sevinçle 5 kişilik bilet alıp binanın dışına çıktık.
Instagram

Yolda gider miyiz?.. gitmez miyiz?.. nerede kalırız?.. diye düşüne düşüne Mamak'a kadar gelmişiz. En sonunda babamın boynuna arkadan sarılıp "Çabuk döndür şu arabayı!" dememle İstanbul'a gitmeye ikna olduk. Ulus'a geri döndük. Arabayı da 19 Mayıs Stadı'ndaki görevliden rica edip içeriye kameranın görmediği bir yere bıraktık. Ama ben bizim arabanın içi bomba yüklü sanırlar da almazlar diye o kadar hayal kurmuştum. Şimdi ben Gençlik ve Spor Bakanlığını patlatsam yeridir o zaman.


Bir kez de dönüş için şansımızı denedik girmediğimiz gişelerde ama yine aynı cevabı aldık. Gerisini düşünmeden 1. perondaki İstanbul yazılı led panonun altından geçtik. Minyatür MR makinesine benzeyen alete biletimi okutup içeri yürüdüm. Şansımıza Business Classtaydık. Koltuklar deri, Televizyonlar falan çok hoş. Üstelik üzeri TCDD baskılı kulaklık hediye ediyorlar. Çok beğendim hızlı treni. Bir de 55 lira olmasa daha iyi olurdu. Bakın, ücretsiz binmeme rağmen pahalı diyorsam gerçekten pahalıdır. :)


20 dakika önce bindik trene ama ben içeriyi fotoğraflayana kadar kalktık bile. ilk başta çok hızlı değildi. Sonradan hızlandı hızı 255 kmyi gördü. Açıkçası hızlı olması benim tercihlerimin arasında değil. Çünkü camdan ne pozlasanız eğilmiş direkler ve binalardan başka bir şey gözükmüyor. üstelik tarlalar filmlerdeki gibi ya da windows'un masaüstü resimleri gibi düzenli. Belkide "tarlanın yanından hızlı tren hattı geçiyor orayı düzgün tutmak zorundasın" diye tehdit etmişlerdir. olabilir mi? Anahat trenlerinin geçtiği yerler hep dağınık olur tren geçerken oranın bir parçasıymış gibi görünürdü. Ben onu seviyorum. Yüksek hızınız size kalabilir.


Koltukları deriydi, yastıkları vardı. Yerler halı kaplamaydı. Her koltukta Raillife dergisi okunmaya hazır bekliyordu.Kokpit kapısının hemen yanında tren polisinin koltuğu vardı. - Evet TrenPolisi diye bir şey varmış - Televizyonda bir çekicen filmi, bir dini kanal; dört tane de türkçe pop radyosu vardı. ekranın altındaki siyah boşlukta yüksek hızlı trenin ne kadar yüksek hızda gittiği yazıyordu. Bagaj kısmının normal trenden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. kapaklı ve derin bagajları var bu trenin. En önemlisi Tuvalet! Evet tanıtım filmindeki sürgülü kapılı geniş bir tuvaleti yoktu maalesef. Bu bahsettiğim özelliklerin hepsi iş adamı sınıfı içindi.


Tuvalet benim bir trende aradığım en önemli özelliktir. - ve bu hiç tuhaf değil. - :)  Tuvaletleri renkli, modern bir görünüme sahip ve kocaman* aynası bir var. Trende selfie çekmek artık daha keyifli diye bir reklam cümlesi duydum sanki :) Fakat daha küçük* bir tuvaleti var bu YHT'nin. zor hareket
edebildiğiniz alanda klozetin üzerine inen panel ile bebeğinizin bezini kolaylıkla değiştirebilesiniz diye yeni bir dalga eklemişler. yaptığım fotoğraf kolajından nasıl olduğuna bakabilirsiniz. Bir de eskiden üzerinde traş makinesi resmi olan prizler yerine gülen surat şeklinde bir ibare olan, 230W ve 120W seçenekleri olan bir priz koymuşlar. Demek ki bize yıllardır 120Wluk bir priz gerekiyormuş... ve bu prizi, normalden farklı wattta olan prizi kullanabilmek için hızlı trene binmemiz gerekiyormuş...


3 saat 52 dakikanın sonunda Pendik'de indik ben tren istasyonunda ineceğiz sanıyordum. bir alt geçit çarşısının ucuna eklenen metro istasyonuymuş burası aslında. Bunu da bize Ankara'ya tayini çıkmış sonra emekli olup buraya gelmiş tek dişli bir amca söyledi. Gideceğimiz yer Avcılar'daydı. Ben nereden bileyim Pendik'in şehrin dışında olduğunu toplam beş vesayette Avcılar'a gidebildik saat gece 1 idi yani basit bir matematikle 4 saat YHT 2 saat de İETT ile 6 saatte İstanbul'a geldik.


Yani hepimizi İstanbul'a getirdik diye kandırıyorlar. Şehrin öbür ucunda bırakıyorlar. Esenlere 6 saatte iner işimi hallederim diye düşünmeyeyim de ne yapayım ben? İstanbul'da da nereleri gezdiğimi anlatsam tek diyeceğim dakika başı istanbulkart yükleme makinesini ziyaret ettiğimi söylerim çünkü şehirler arasından daha çok şehir içinde ulaşıma para harcanıyor bu nemli rutubetli yapış yapış şehirde!

Hepinize Yüksek Hızlı Günler Dilerim. :)

*Anahat trenleri ile karşılaştırıldığında.

4 Yorum: