Geçtiğimiz sene Twitter sayfalarında her gün bir güzel kelime paylaşarak başladıkları çalışmaya bu sene kaymağını yiyerek devam ediyor Er...

Bazı Kelimeler Çok Güzel

Nisan 25, 2016 Teknofil 0 Comments


Geçtiğimiz sene Twitter sayfalarında her gün bir güzel kelime paylaşarak başladıkları çalışmaya bu sene kaymağını yiyerek devam ediyor Ertuğrul kardeşler. Güzel kelimeler dükkanı diye bir mecrada kitapta ki bazı kelimeleri bez torbalara, posterlere, kupalara ve bilimum hediyelik eşyaya basıp satıyorlar.

İşin o boyutunu bi  kenara bırakırsak, gerçekten güzel bir işe imza atmışlar çıkardıkları kitapla. Tam bir başucu kitabı. Yatmadan önce bir kaç sayfa kitabı okuyup "Bunun anlamı da buymuş artık rahatça uyuyabilirim." diyeceğiniz bir kitap.

  • Üstelik sadece eski ya da anlamı bilinmeyen kelimeler değil. Mesela ermeni kökenli Şaparing kelimesi "Şapır şupur öpen abi" anlamına geliyormuş. 



Birde sayfanın solunda bir kelimeyi açıklarken sağ tarafta da sevdiğimiz eserlerden - genelde türk klasiklerinden- örnekler vererek kelimeyi bir cümle içerisinde kullanıyor. 
  • Gerçekten kitabın baskısı cildi ve Can yayınlarından çıkmış olması kitabı çekici yapıyor ama 35 Liralık satış fiyatı da "ben sadece tweetleri okusam yeter yaa" dedirtebilir.
Dünya Gününüz kutlu olsun!

0 Yorum:

Bu ay biraz daha başlangıç seviyesi dışı bir kalem inceliyorum. Bu tür kalemlere fazla yer vermememin sebebi aslında bu kalemleri gündelik o...

Parker 45 Flighter, Moleskine Audiocassette Edition, Graf-von Faber Stone Grey

Nisan 16, 2016 Teknofil 0 Comments

Bu ay biraz daha başlangıç seviyesi dışı bir kalem inceliyorum. Bu tür kalemlere fazla yer vermememin sebebi aslında bu kalemleri gündelik olarak kullanamadığım için fazla sevmediğim olabilir.


Bugün eski yeni ne varsa topladım, grili-siyahlı bir kombin hazırladım. Bir Fransız bir Alman bir İtalyan varmış, bunlar bir trende seyahat ediyorlarmış... O kadar öyküleştirmeye gerek yok galiba... O zaman konunun özüne geçiyorum hemen


Önce defterden bahsedeyim bu sefer. Bu, Moleskine'in "Kasetlerle 50 Yıl" adında çıkardığı özel bir seri. Ama 2012 yılında üretilmiş olduğu için Philips'in ilk kasedi icat etmesinin üzerinden 54 yıl geçmiş. Şu an pek kullanılmasa da ilerde Plak gibi değerleneceğini düşünüyorum ben.

  • İçinden Play&Pause tuşları ve renklı kasetler olan bir sticker kartelası çıkıyor. Ben bu tür şeylere koleksiyonluk gözüyle bakıyorum. Sonuçta tüm kullandığım defterlerin kapağındaki şeritleri saklayan biriyim.

Mürekkebimiz Faber Castell markasının üst segmenti olarak adlandıran Graf-von Faber Castell Stone Grey. Çok havalı bir kutusu ve şişesi var. Ama zorla 75ml boyutlarında satarak ve şişeden dolayı fiyatı çok şişiriyorlar. 
  • Kurşun kalem grisi gibi bir renk ararken almıştım bunu. Pek memnun olmamıştım ama daha sonra hakkında yazacağım Caran D'ache Infinite Grey'i  buldum. Bu daha çok sulu gri gibi

Kalemimiz Parker 45'in Flighter modeli, sanırım metal gövdelisine bu ismi veriyorlar. Kaynak için bu penografi sayfasına bakabilirsiniz. 1960'dan 2007'ye kadar üretilmiş vintage bir model. Ucu yarı gizli üzerinde çoğu vintage kalemde olduğu gibi kalınlık ibaresi yok ama F/M arası bir kalınlıkta yazıyor.
  •  Dolumu Parker'ın kocaman kartuşlarından yada eski tip konvertör ile yapılıyor. Haliyle bende yine yok pompası (kendisinden daha nadir bulunuyor squezee tipler) yine karadüzen yine şırınga! :)

Yazı örneğine bakınca anlıyosunuz 3 saniye de bile hiç bulaşmıyor. Biraz da kalemden kaynaklı bu kuruluk ama Moleskine aldığınızda sadece dışına para verirsiniz. 70 gramlık kağıt, bu mürekkebi bile arkadan  hissettiriyor. Ama kırçıllanma yada aşırı arkaya geçme gibi bir şey yok. Gülü seven dikenine katlanır diyelim.
Güzel günler dilerim :)

0 Yorum:

İstanbul'a gittiğimde Geocaching yapmaya vaktim olmadı. Fakat Özgehan'ın yeni geliştirdiği bir oyun vardı. Sakladık. Şu an sa...

Silahın ve Rozetin Lütfen. | Sakladık!

Nisan 14, 2016 Teknofil 0 Comments



İstanbul'a gittiğimde Geocaching yapmaya vaktim olmadı. Fakat Özgehan'ın yeni geliştirdiği bir oyun vardı. Sakladık. Şu an sadece İstanbul'da oynandığı için bundan iyi fırsat olamaz dedim. Bağdat Caddesi'ne (Sadece "Cadde" denildiğinde de orası ima ediliyormuş.) nasıl gideceğimi bulduktan sonra akşam saatin kaç olduğunu umursamadan yollandım Cadde'ye. 


Sarı dolmuşlarla sahil yolundan Göztepe parkına gittim, oradan caddeye çıktım. İpucu olarak verilen fotoğrafta parçaları birleştirip elimle koymuş gibi buldum mıknatıslı rozeti. Arkasındaki kodu Instagram hesapları üzerinden adresimle birlikte yolladım ve bu eğlenceli anıların bir hatırası olarak geldi Fiat 500'üm
  • Sizde oyun hakkında detaylı bilgi almak, nasıl katılacağınızı öğrenmek için sakladık.com web sayfasına ve @sakladık instagram hesabına buradan ulaşabilirsiniz. 


Eğlenceli bir hafta dilerim. :)

0 Yorum:

Geçen hafta Bana Sıkça Yaz 'ın  4. doğum günü vardı bende Ankaralardan İstanbul'a gittim. Tek başıma ilk İstanbul'a gidişim...

Dolmakalem Lobisi'nden Icazet Almaya Gittim

Nisan 07, 2016 Teknofil 0 Comments



Geçen hafta Bana Sıkça Yaz'ın  4. doğum günü vardı bende Ankaralardan İstanbul'a gittim. Tek başıma ilk İstanbul'a gidişim oldu bu. Yaşım o kadar küçük değil aslında ama böyle bir bahaneye ihtiyacım vardı gidebilmek için. Hem gezdim hem aynı kafadan insanlarla bir kez daha vakit geçirmiş oldum.


Etkinliğe gittiğimde yeterli olmayan tecrübelerimi, kötü yazımı unutup ekibin bir parçası gibi hissediyorum ve bu çok güzel bir duygu. Facebook grubunda paylaşım yapan herkesle tanışmış oldum. Bazıları çok eğlenceli bazıları ağır başlı, içlerinde her sektörden insan var. 
  •  Bu arada üstteki iki fotoğrafı Erkan Samet Dönmez çekti. Konu mankenlerin de hak sahibi olduğum için paylaşmakta da hakkım olduğunu düşündüm. Etkinlikteki tüm fotoğrafların olduğu albüme bu linkten ulaşabilirsiniz. 

Etkinlikte olanlar biraz anlatılmaz yaşanır tadında olduğu için, size İstanbul maceramı anlatmak istiyorum sıkılmazsanız. Sabahın erken vaktinde Esenboğa'ya gittim. Tren garlarına kafa dinlemeye giden biri olarak hava alanının sessizliği beni biraz ürpertti, iç hatlardaki tüm katları gezerken. Neymiş anonstan arındırılmış bölge olduğu için böyleymiş efendim.


O kadar gelmişken Ankara'da tek şubesi havaalanında olan Cafe Nero'ya oturmadan olmazdı. Şehir içnde şubeleri olsa Starbuck's nedir ki der bir daha uğramazdım. İtalyanlar işi çözmüş. çift espressolu hazırlıyorlar kahveleri. 
  • Daha sonra Borajet'in boş olan check-in deskinden biletimi alıp X-ray'den geçtim ve kemerimi çıkarmak zorunda olmaktan hiç hoşlanmadım. :) Alt katta bizi arka tekerleri yarı gizli 12 koltuklu bir otobüs aldı, uçağın yanına getirdi. (Firmayı beğendim bu arada, kaliteli ve uygun)
  • Böylesi daha güzel. Reklam basılmış tünellerden neye bindiğini görmeden seyahat etmek çok duygusuzca. Bineceğin araç şöyle ele avuca gelecek böyle oluyormuş diyeceksin.

Bilerek kanadın olduğu yeri seçtim manzara için.Uçak piste girince aniden durdu. Sonra bir uğultuyla kaptırdı. Teyzeler nefes almakta zorlanırken. (Tüm koltukların önünde kusmuk torbasının hazır olması hiç de yardımcı olmuyor.) Ben mide bulantısını düşünmemek için uçağı kazanmak üzere olan bir beygir gibi görüp gaza getirmeye çalışıyordum. (Yaptığım saçmalıkları tam olarak aktaramıyorum buraya ama siz anladınız onu)
  • Sabiha Gökçene inince bagajım olmamasına rağmen o dönen şeylerin etrafında biraz bekledim. Çünkü lanet olası, bana çok eğlenceli geldi. :) Adamın biri banda oturup bi' yarım tur attı şöyle kıskandım vallahi. Yanımda biri olsa bende ondan cesaret alıp eğlenebilirdim.

Sırasıyla E11 ile Kadıköy'e gittim sonra orada bir plan yapıp önce Güven Sanat'a gittim. J Herbin Bleu Azur aldım. sonra metro-marmaray aktarmasıyla ( İstanbul'daki aktarma sistemi tamamen farklıymış otuz lira kadar bir toplu ulaşım giderim oldu bir günde, Ankara'da bu turnikeden çıkıp diğerine kart basacaksın desen döverler adamı. Geçen sene metro ringinde 60 kuruş fazla alıyor diye iki şoför indirmişlikleri var :)
  • Velhasıl, Sirkeci'de Yeni Zaman Kırtasiye'ye uğradım Zeynebin ekibindenim deyince daha bir sıcak davrandılar. Yukarıdaki Platinum Plaisir'i aldım. Kabataş Tramvayı ve Füniküler ile birlikte Taksime vardım. Fakat etkinlikte toplu fotoğraf çekilirken ben Simit Sarayında kameraları kontrol ediyordum.
  • En son kamera kaydı izlediğimde işten atılmak üzereydim.. Bu sefer diğer tarafta olmak farklı hissettirdi. Sabah vakti Kadıköy'de unuttuğum tabletimi aldıktan sonra Harem'e gidene kadar gün bitmiş benimde pilim zayıflamıştı.
Yukarıdaki kalem ve mürekkebin incelemesi de yakın zamanda burada olacak
Hepinize bol maceralı, eğlenceli günler dilerim :)

0 Yorum: