Bir yere gittiğimiz yok toparlanıp. Ama toparlanmaya ihtiyacımız var. Neden mi toparlanmam lazım. Çünkü, bu dönem alttan aldıklarım d...

HAFTALIK #13 Toparlanıyoruz

Şubat 23, 2015 Teknofil 2 Comments

Bir yere gittiğimiz yok toparlanıp. Ama toparlanmaya ihtiyacımız var.


Neden mi toparlanmam lazım. Çünkü, bu dönem alttan aldıklarım dahil tüm dersleri vermeli ve daha sonra yaz okuluna kalıp en az 7 kredilik ders almalıyım ki yeni döneme 14 ders alarak girebileyim.

Çok dağıtmışım anlayacağınız ama bu konuda blogun hiç bir suçu yok aslında çünkü geçen sene hiç bir yararlı iş yapmadım. Odanın köşesindeki ranzanın üstüne tüneyip pinekledim sadece. İşte o yüzden böyle bir güncelleme yazısı yazmaya karar verdim. Hep beraber toparlanıyoruz hadi!
- Burayı motivasyon veren diyet bloglarına mı dönüştürsem acaba, hepsini yaptım bi o kaldı çünkü-


Bu yazıyı böyle yazmamın bir diğer sebebi ise, okuyamadığım, yazamadığım yani yapamadığım şeylerin beni zehirlemesi. Mesela bir fotoğraf çekmişim bunu blogta şöyle düşündüğüm bir yazıya koyayım diye ama aradan aylar geçmiş hala fotoğraf amaçsızca duruyor orada bu beni zehirliyor. Ya da bir türlü bitiremediğim bir kitap benim yeni şeyler okumama engel oluyor.

O yüzden bu yazıda yarım kalmış, hevesi kaçmış, unutulmuş olan ne varsa ortaya koyacağım ve yeni bir sayfa açacağım -evet aslında fena fikir değil motive blogu yapmak :) - O yüzden yapabildiğim şeylerle başlıyorum.


Bira Günlüklerine 2. Sezon gelecekti güya. Bir sabah karar verip Öksüzdoyuran'ımla migrosa bira almaya gitmiştim. Bunu çarşıda kalabalığın içinde bira içmenin güzel bir his olabileceğini düşünerek yaptım. Ama Kar Kış Kıyamet -Sivas halkı arasında "gargışggıyamet" olarak da bilinir.- benimle ölümüne savaştı. Kendimi yarı donmuş halde belediye tuvaletinde buldum. Daha sonra iddaa bayiinde fikstürlerin üzerine imza atıyordum en sonunda Türkiye'nin en büyük McDonalds'ına gidip bu macerayı noktaladım.- Aynı zamanda dünyanın tek canlı müzik yapan McDonalds'ıdır Sivas'ta olan-


Arada bir eski usül kendime bakmış oldum. Çifte Minare'de damla sakızlı Türk kahvesi eşliğinde sadece Sivas'ta yapılan Sütlü Nuriye yedim. Hepiniz filmlerde laf arasında, orada burada duymuşsunuzdur ama hiç yediniz mi? Belki de Sivas'a özgü bir tatlı olduğunu da bilmiyordunuz. Ankara'ya götüreyim geldiğimden beri yöresel hiç bir şey götürmedim dedim. Ama bu seferde sütü kaçmıştı gelene kadar. Baklava gibi birşey olmuştu. Ev baklavası gibi kuru kuru böyle. Gelin yiyin efendim çok güzel bir tatlı işte daha ne diyeyim. :)


Daha sonra Ankara'ya döndüm malum önce özlenen şeylerin peşinde koşulur. Bende güzel bir yazı ortamı aradım kendime. Derken Karanfil Sbx'ta 2 tane zenci buldum. Çok geçmeden etraflarında Uluslararası İlişkiler mezunu iki kız onun yanına güneş gözlüğünü yakasında taşıyan bir elçilik emeklisi ve eski Makine Kimya Endüstrisi başkanı olduğunu iddia eden bir adam vardı.

O kadar çok sohbet ettiler o kadar konuştular ki sonunda bir Facebook grubu kurup oradan konuşmaya devam kararı aldılar. Zencilerin biri Asker-Sınıf misali Meksikalı iri yarı kamuflaj şapkalıydı. Diğeri de saçı rastalı gibi gözüken ama sorulduğunda hayır doğal hali bu diyen Jamaikalı idi. Güzel ortamlar ya seviyorum böyle renkli insanlara kulak misafiri olmayı.


Ve yine bildiğiniz üzere kişisel muhasebemi yapıyordum geçen ay. Ne zaman fiş makbuz ortaya saçsam "aha bizimki yine delirdi kağıtlarla oynaşıyor" diyorlar odada. Napayım yani beni motive eden şeylerden biri de bu. Kaç kez trene bindim. Kaç kez kargo aldım. Kaç kez kahve içtim. Bunların hepsini kayda geçmek benim hoşuma gidiyor ama muhasebecilik mesleğini hiç sevmem.


Ve son olarak gitmeden Kentpark'a uğradım. Aurora'nın mağazasının önünden sürekli geçip duruyorum çünkü genellikle bu tür yerler alamayacağım şeylerle doludur. Ama o gün girdim içeri, kalemlere bakmadım bile mürekkeplerle ilgilendim. Islaklığının nasıl olduğunu sordum. Camekanlı tezgahtan bir kalem çıkarıp "Burada mürekkeplenmiş bir kalemimiz var deneyebilirsiniz" dediler.

Denedim. Deneyerek mürekkep aldım ilk defa o yüzden bu beni mutlu etti. Ama aldığım mürekkebi zorla iki taksit yaptırınca birde üstüne blog yazdığımı söyleyip aldığım hoşnutsuz tepkiyi görünce kendimi öylesine heves etmiş ama aslında bu konularda hiç bir şey bilmiyormuşum gibi hissettirdiler. Bu havasından geçilmeyen tavırları içinde kırıldım Bulat kırtasiyeye.

Bunlarda böyle anımdı işte takip edip okuduysanız, hala okuyorsanız ne mutlu.

Herkese Bol Haftalıklı Günler :)

2 yorum:

  1. Gürültü ve patırtının içinde sukunetle dolaş,sezsizliğin içinde huzur olduğunu unutma diye bir söz vardır.Tüm karışıklıklar karmaşa içinde huzurlu iseniz,gerisi önemli değil.Bir an karar verip tüm dağınıklığı toparlarsınız.Ama içimizde huzur yoksa düzen içinde bile iç dünyası dağınıktır insanın..

    YanıtlaSil
  2. Bu "silkele ve kendine gel." yazisi olsun o zaman :) Yeni yazilari geciktirme sakin.

    YanıtlaSil